Murat Meşe
Web developer, electronic engineer
Dijital çağın en büyük sorunlarından biri de belki de mutsuzluk ve tatminsizlik, herkes sürekli bir koşuşturma telaşında ve sürekli daha iyi olma çabasında…
Bu yazımı Psikolog Adam Alter’in 2017 yılında Ted Talkta yapmış olduğu Ekranlar bizi mutsuz ediyor konuşmasını esas alarak yazmaya karar verdim.
Ekran başında geçirdiğimiz zamanın her geçen gün daha çok artması özellikle Covid-19 salgınının neden olduğu pandemi süreci ve tüm işleyişin online olarak halledilmesi bizleri birer ekran bağımlısı birey haline getirdi. Sosyal ağların yöneticileri ve teknoloji uzmanları da bizi daha fazla ekran başında tutabilmek için her türlü yöntemi kullanmayı ihmal etmiyorlar. Ekran başında daha fazla zaman geçirebilmemiz için çeşitli sosyal bilimlerden ve psikoloji biliminden de faydalanıyorlar. Bir bakıma psikoloji dünyasındaki öğrenme kuramlarından faydalanarak psikolojimizi bozuyorlar. Özellikle Twitter, Instagram, Facebook… gibi öne çıkan popüler sosyal medya ağları orantılı pekiştireç kullanarak sayfayı her yenilediğimizde önümüze farklı içerikler sunuyorlar. Genelde bu içerikler kullandığımız uygulamaların verdiğimiz izinler sayesinde hakkımızdaki kişisel bilgilerden yola çıkarak ilgimizi çekecek şekilde bize sunuluyor.
Adam
Alter konuşmasının başında dog fooding diye bir pazarlama stratejisinden
bahsediyor. Bu pazarlama stratejisini bir ürünü satmanın en iyi yolu o ürünü
kendin kullanmaktır diye tanımlayabiliriz. Ve sonrasında dog fooding
stratejisinin nedense teknoloji uzmanları tarafından kullanılmadığına
değiniyor. Yani bizlere her türlü sosyal ağı sunan yöneticiler o ağı kendisi
kullanmıyor. Steve Jobs 2010 yılında İpadi geliştirdiğinde bir gazeteci
kendisini arayarak röportaj yapıyor ve şu soruyu soruyor: Çocuklarınız ipade
bayılıyor olmalı? Steve Jobs şaşırtıcı bir şekilde çocuklarının ipad
kullanmadığını ve kendi evinde çocuklarının teknoloji kullanımının kısıtlı
olduğunu söylüyor. Yani teknolojiyi geliştiren kişi kendi ailesini bundan
koruma ihtiyacı hissediyor… Bizim çocuklarımız ise saatlerce telefon tablet
başında dış dünyadan kopuk bir halde zamanlarını geçiriyorL
Alter konuşmasında yapmış olduğu bir çalışmayı paylaşıyor. Bu çalışmada 24 saatimizi ortalama nasıl geçirdiğimizi yıllara göre inceliyor. Çalışmaya göre 2007, 2015 ve 2017 yıllarını kıyaslıyor. Bu çalışmaya göre 24 saatin ortalama 7,5-8 saatini uyku, 8,5-9 saatini çalışma iş, 3 saatini yaşamsal faaliyetler(yemek, duş, temizlik vs) için harcıyoruz. Geriye kalan 4-5 saatimiz ise bizi biz yapan kişisel zamanımızı oluşturmakta. Bu kişisel zamanda kendimizi gerçekleştirme adına okumalar yapıyor, işimiz dışında kişisel üretim aktiviteler gerçekleştiriyor kısacası kendi benliğimizi inşa ediyoruz. Aşağıdaki tabloda kişisel alanımızdaki ekran kullanımının yıllar içerisinde artışını görebilirsiniz.(Personal yazan beyaz alandaki kırmızılığın artışı). Bu tablonun 2017 yılında oluşturulduğunu düşündüğümüzde 2021 için belki de personal yani kişisel alanımızın tamamını ekranlara kaptırmış olabiliriz. Hatta ekran kullanım alanı diğer vakitlerimizi de işgal etmiş olabilir(uykumuzdan, işimizden… feragat ediyor olabiliriz).
Ekran başında geçirilen zaman analiz edildiğinde bireyler;
rahatlatıcı, egzersiz , hava durumu, okuma, eğitim ve sağlık uygulamarına
ortalama bir günde her birine 9 dk ayırmaktadır. (pandemi sürecinde uzaktan
eğitim ve iş istisnadır). Ve bu uygulamayı kullanan bireylere uygulamayı
kullandıkları esnada durdurup nasıl hissettiklerini sorduklarında mutlu
hissedildiği yanıtı alınmıştır.
Flört bulma, sosyal ağlar, oyun, eğlence, haber, webde gezinme gibi uygulamalara ise ortalama her bir birey günde 27 dk zaman harcamaktadır. Bu uygulamaları kullanma esnasında bireylere nasıl hissettikleri sorulduğunda ise mutsuz yanıtı alınmıştır. Sanılanın aksine eğlenceli görünen bu uygulamalar bizi mutsuz etmektedir.
Peki bizi mutsuz eden bu uygulamara neden bu kadar zaman
ayırıyoruz?
Adam Alter bu soruya “durma”
güdümüzün elimizden alınması yanıtını veriyor. Yani sürekli bir şeyler akıp
gidiyor ve biz bunlara yetişmeye çalışıyoruz. Gazete okuduğumuzda bitince
kaldırıp kenara koyuyoruz, kitap bittiğinde başka bir kitaba geçene kadar durup
düşünüyoruz. Televizyonda izlediğimiz bir dizinin bölümü bittiğinde bir sonraki
haftaya kadar yeni bölümünü bekliyoruz. Yani bir şekilde duruyoruz özümsüyoruz.
Fakat internet dünyasında durmak mümkün olmuyor. Sürekli uygulamalar arasında
gezinti yaparak gittikçe daha çok bağımlı hale geliyoruz. Uzak kalınca bir
şeyler kaçıracakmışız gibi hissediyoruz ve farkında olmadan bu durum bizi
ekranlara bağımlı hale getiriyor. Kullandığımız esnada bizi mutsuz eden
uygulamaların birer kölesi haline geliyor ve mutsuzluğumuzu katlıyoruz.
Alter konuşmasının sounda bir iki öneride bulunuyor belki
sizler de hayatınıza tatbik etmek istersiniz;
-
Yemeklerde ne
olursa olsun telefon kullanmayın ve telefon erişemeyeceğiniz bir
uzaklıkla olsun. Bu durum yemek sohbetlerinize renk katacak ve yediğiniz
yemekten, yaptığınız sohbetten keyif almanızı sağlayacaktır.
-
İkinci olarak da haftasonları telefonlarınızı
uçak moduna alarak sadece bir kamera olarak kullanmayı öneriyor. Telefondan pek
çok işini halledenler için zor olsa da uygulanmaya başlandığında yaşam
kalitesinin ve hayattan alınan doyumun artacağına vurgu yapıyor.
Konuşmasını çok güzel bir metaforla
bitiriyor: Otobanda son hızla arabanızla gittiğinizi düşünün sadece camdan
izleyerek çok dar bir manzarayı da görebilir yanınızdaki okyanusun belki de var
olduğunu söyleyebilirsiniz ya da yolunuzda molalar vererek telefonu arabanızda
bırakabilir, güzellikleri doya doya seyredip okyanusa ayaklarınzı sokabilir
yaşamın tadını sürerek yolculuğa devam edebilirsiniz… karar sizin
Agah Beyoglu
4.05.2021 22:07:05Murat Bey paylaşımlarınız ve derginizdeki her bir yazı ayrı ayrı mükemmel. Başarınızı tebrik ediyor ve daim olmasını diliyorum. Size bir sorum var? Başarılı olmadığınız bir alan var mı acaba? :)