post-thumb

ERİMEYEN BİR BİRLİKTELİK: AŞURE

Bugünlerde neredeyse her evde güzel dilekler ile harmanlanan  bir geleneksel tat yankılanıyor: Aşure. Geçmiş yıllardan beri pek sevilerek tüketilen aşure bilinene göre Nuh tufanında geminin içinde kalan tüm malzemelerin karıştırılmasıyla ortaya çıktı.

Evrendeki her şeyin birbirine benzediğini düşündüğümüzde her yemeğin veya yiyeceğinde birer insana benzediğini düşünebiliriz. Her yemeğin ve yiyeceğin de tıpkı insanlar gibi kendine has yapısı ve özleri vardır. İşte aşurenin öğreticiliği de burada karşımıza çıkar. Aşure bize farklı malzemelerin kendi özlerini ve doğal tatlarını kaybetmeden, benliklerini bir bütünün içinde tamamıyla eritmeden başka malzemelerle birlikte özgün  bir tat oluşturabilmenin mümkün olduğunu gösterir.

İnsan, pek çok kez bir başkasının kendisini onaylaması, sevmesi ve birliktelik kurması adına ‘’Uyum’’ adı altında özünden, doğal isteklerinden ve doğal ihtiyaçlarından büyük tavizler verebilmekte. Bazen  kendisini istemediği bir şeyi yaparken, bazen hayır diyemezken bazen de adeta olmadığı biri gibi davranırken bulabilmekte.  Hatta sevdiklerinin istek ve ihtiyaçlarını öylesine benimsemekte ki kendi benliğini anne-babasından, eşinden, sevgilisinden,  çocuklarından ve pek çok kişiden ayırmakta güçlük çekebilmekte. Bireye neyi sevdiği, neyi sevmediği gibi kendi benliğine yönelik tanımlayıcı sorular sorulduğunda ailesinin, eşinin, arkadaşlarının sevdiği ve sevmediği şeyleri sayarken esas kendine ait olanları hiç düşünmemiş olabilmekte.

Hatta bazen kendisinin yegâne iyi oluşunu, çevresindeki diğer bireylerin iyi oluşlarıyla tamamıyla eş tutabilmekte. Diğergam ve düşünceli olmak elbette çok hoş bir meziyet iken kişinin kendini başkalarının iyi oluşlarında tamamen eritecek kadar çok vermesi bizzat kendisine zarar verebilmekte.

Özetle insan, bir aile veya çevre yemeği içinde tamamıyla eriyip yok olarak kendini bulamadığı bir çorba haline gelebilmekte.

İşte ben de sevgili aşureyi karıştırırken bunları düşündüm.  “Tüm malzemelerin dağılmadan, kendileri olarak hep birlikte kaynayabildiklerini” gördüm. İçindeki kayısıyı, buğdayı, üzümü, nohudu kaşığın içinde tek tek ve bütünüyle görebildim. Hepsinin kendi özlerini kaybetmeden bir bütün halinde karışırken ek olarak yeni, uyumlu ve çok lezzetli bir tat oluşturduklarına şahit oldum.

Peki aşure bunu nasıl başarabiliyor diye düşündüğümde onun pişme sırlarına yöneldim. Düşündüm ki biz de aşurenin pişme sırlarında belki insani izlerimizi bulabiliriz. İlişkilerimizde bireysel varlığımızı korurken başkalarıyla olan uyumumuzu nasıl gerçekleştirebileceğimizin ipuçlarını edinebiliriz.

• Aşurenin en önemli sırrı malzemelerin her birini ayrı ayrı çok iyi tanımaktır. Çünkü her malzemenin pişmek için bir vakti vardır. Örneğin sert besinler olan buğday, nohut gibi malzemelerin tencereye ilk sıralarda atılması ve kaynamaya bırakılması gerekir. Çünkü bu malzemelerin mizaç yapıları daha serttir ve  uzun süre kaynamak üzerinedir. Kayısı ve kuru üzüm gibi nahif malzemelerin mizacıysa daha yumuşaktır. Sıcağa çok duyarlı olmalarına ek olarak çabuk pişer ve olgunlaşırlar. Uzun süre kaynamaları onlara zarar verir ve onları dağıtır. Bu nedenle kaynamaya en son atılmalılardır.

• Diğer bir sırrı nohut, buğday gibi sert malzemelerin öncelikle kendi suyunda pişirilmesi, sadece kendi suyuyla kaynatılması gerekir. Çünkü önce bir hayli olgunlaşmaları ve geçirgenliklerini arttırmaları , ağırlaşmaları gerekir. Tamamen karışmadan önce kendi özleriyle olgunlaşmalılar. Şayet onları önceden kendi kendiyle ayrıca kaynatmadan tencereye atarsak nohutlar, buğdaylar esas  tatlıya kendi özgün tatlarını veremezler. Diğer malzemelerden aldıkları aromalarla aynılaşır ve yerken de sertlik ve hamlıklarından dolayı bütüne uyum sağlayamazlar.

• En güzel sırlarından biriyse içine gönlümüzün istediği tüm uyumlu besinleri atabilmemizdir. Aşure bu. Kendini tanımış, tadını tanımış, içindeki herkes kendini biliyor. Öyleyse vaktinde attığımız malzemelerin her biri kendi özünü yine koruyarak var olacak. Dolayısıyla kalabalık, bir ağırlık değil apayrı bir zenginlik ve kazanımlar olacak. Önceki malzemeler de sonradan geleni dışlamadan, değiştirmeye zorlamadan sevgiyle aralarına alıp beraber yeni tatlara kaynayacaklar.

Özetle söylemek istediğim o ki insanlık aşure gibidir. Bambaşka kültürler ve insanlar barındırır. Her birimiz birlikte aynı dünyayı paylaşır birlikte pişeriz. Bunlar birer zenginliktir.

Öte yandan özelde her insan birer aşuredir. Hepimizin birer mizacı, birer oluşum aşaması ve birer özü vardır. Hepimiz içimizde aşure gibi pek çok şey bulundururuz. Her birimizin mizaç özellikleri, duyguları bambaşkadır. Önemli olan erimiş bir çorba olmadan içimizde bulundurduklarımızı, duygularımızı acısıyla tatlısıyla olduğu gibi kendi özünde tanıyarak, kendi içimizde pişip farkında ve kalabalık bir aşure olarak hayata devam edebilmektir. Sonradan eklenen malzemeleri dışlamadan, özünü anlayıp kabul ederek miktarınca pişirmektir. İnsanları diğer tüm insanlardan ayıran kendine has özlerini ,tatlarını tanımaya ve korumaya teşvik etmektir. Birlikte çorba olup erimeden olduğumuz gibi ve farklarımızın zenginliğiyle birlikte pişmektir. Dostlarımızı -bize veya bir başkasına zarar vermemesi kaydıyla- sürekli ve devamlı talepkar olmadan ,sadece var oldukları için, kendi özleriyle kalbimizde tutabilmektir. 

Yazımı Özdemir Erdoğan’ın oldukça benimsediğim “Herkes kendine benzer” parçasıyla sonlandırıyorum.

 Sevgiler…


Okunma Sayısı:

Fatma ÇOBAN

Fatma ÇOBAN

Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden mezun oldum. Lisans dönemimde Çanakkale Merkez MTAL’nde gözlemci psikolojik danışman, Çanakkale Mehmet Akif Ersoy MTAL’nde ise stajyer psikolojik danışman olarak faaliyetlerde bulundum. Öte yandan Sosyal Yaşam Evleri’nde çocuk ve kadınlara yönelik güçlendirici uygulamalar ve faaliyetler yürüttüm. Bu süreçte psikoloji alanında katıldığım eğitimlerin, seminerlerin ve kişisel gözlemlerimin sonucunda bireydeki önemli oluşumların temelindeki aile etkisini gördüm ve aile sistemleri alanında uzmanlaşmaya karar verdim. Ankara Üniversitesi Disiplinlerarası Aile Danışmanlığı alanında yüksek lisansa başladım. Bu yolculuğumda bir yandan Düzakın Psikoterapi ve Aile Danışma Merkezinde Aile Danışmanlığı stajyerliğini tamamladım. Süpervizyon eğitimimi tamamlayarak programdan uzmanlık alarak mezun oldum. Özel bir kurumda kurum psikolojik danışmanı olarak yer alıyorum. Öte yandan aile ve çocuk alanında özelleştirilmiş yazılar, programlar ve görüşmeler bağlamında çalışıyorum. Her gün yürümekte ve gelişmekte olduğum bu yaşam yolculuğunda Döngü aracılığıyla sizlerin yaşamlarına da koşulsuz bir kabulle dokunmak isterim.

YORUMLAR

YORUM YAP

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.