Sizden Gelenler
Sizden gelen yazıları yayınlıyoruz
II. Mehmet'in ikinci tahta geçmesinden sonra da baş vezirlik hizmetinde devam etti. Fakat II. Mehmet'in lalası olan Zağanos Mehmet Paşa ile arasında bir politik mücadele başladı. Çandarlı Halil Paşa Zağanos Mehmet Paşa'nın devamlı öğrencisi olan padişaha özellikle Bizans'a karşı daha atak davranması hakkındaki tavsiyelerine karşı idi ve Bizans'a karșı daha ılımlı davranılması tavsiyeleri vermekte idi. Bazı kaynaklara göre Çandarlı, II. Mehmet'i sabırsız ve deneyimsiz buluyordu. II. Mehmet Baş veziri olan Çandarlı Halil Paşa'nın katkısına değer verdiğini Filibe civarlarında bir köyü malikâne olarak baş vezire bağışına rağmen, Çandarlı Halil tedirgin olmakta devam etti. İstanbul kuşatması sırasında Şöyle bir konuşma olduğu rivayet edilir.
İstanbul muhasarasının sonuna yaklaşılıyordu. Bir Haçlı heyetinin geldiği ve Sultan ile görüşmek istedikleri haber alındı. Bunlar Macar heyeti idi. Bu heyet Macaristan’da Jan Hunyad'ın naiplikten çekilerek, genç Ladislas'ın kral olduğunu bildiriyordu. Bu münasebetle Jan Hunyad, Sultan Mehmet Han ile üç sene müddetle yapmış olduğu ateşkes anlaşmasını, idareyi başkasına devretmesi münasebetiyle geri istiyor ve Osmanlı hükümdarının imzaladığı nüshayı da iade ediyordu.
Macar murahhası Veziri Azam Halil Paşa ve onun yanında bulunan iki vezirle görüştükten sonra, efendisinden aldığı talimat üzerine II.Mehmet Han’ın huzuruna çıktı. İstanbul muhasarasının kaldırılmasını rica etti ve aksi halde Macarların, Rumlar lehine hareket edeceklerini beyan etti. Macar murahhası bundan başka batı devletlerine ait bir donanmanın da imparatorun yardımına gelmekte olduğunu söyledi. Macar heyetinin gelmesi ve Macarların Rumlara yardım edeceği ve donanma göndereceği şayiası yayılarak dedikodu başladı . Elçilerin istekleri düpedüz tehdit boyutunda idi.Vaziyet kritik bir hal almıştır. Bu tehditlerin doğruluk derecesini araştırmaya bile vakit yoktu. Sultan II.. Mehmet Han derhal savaş divanını toplamıştır. Vezirler, kumandanlar, hocalar divandaki yerlerini almışlardır. II. Mehmet Han Haçlı elçilerinin tehditlerini hatırlatarak alınacak tedbirler konusunda divandakilerin fikirlerini sormaktadır:
İlk sözü Çandarlı Halil Paşa almıştır:
-Hünkarım! Devletimiz şu kadar badireler atlatmıştır. Hepsinden yüz akı ile çıkıp zafer kazandık. Dedeniz Yıldırım Han’ın uğradığı akıbetten beri geçen 50 yıl içinde, devletimiz eski haşmetine kavuşmuştur. Nice fütuhatlar yapıldı, nice zaferler kazanıldı. Bu zafer ve fetihlerin devam etmesi için devletimizin ayakta kalması gerekir.
Yeni bir haçlı seferi olursa Allah göstermesin, devletimizin geleceği tehlikeye girer. İstanbul fethi bizim için elzemdir. Lakin vakit erkendir. Zamanını kollamak gerekir. Baştan beri vaki olan endişelerimin haklı olduğunu, gelen Haçlı elçilerinin getirdikleri haberler doğrulamıştır. Şimdi gerekir ki, bu muhasarayı kaldırıp, yeni başlatıldığını haber aldığımız Haçlı seferleri için tedbir alalım. İstanbul’un fethi için münasip zamanın gelmesini bekleyelim. Şimdi fethi tamamlasak bile, Avrupa’nın hışmını üstümüze çekmiş oluruz. Benim görüşüm budur.
Diyerek muhasaranın kaldırılmasını savunmuştur. Sultan II. Mehmet’in bu konuşmayı dinlerken renkten renge girdiği gözlerden kaçmamıştır.
II.Mehmet Han Zağanos Paşa’nın görüşlerini sordu. Zağanos Paşa aslen Lübnanlı bir Hıristiyan ailenin oğluydu. Sonra Müslüman olmuştu. Haşa ve kella Hünkarım! Halil Paşa’nın dediklerini katiyen kabul edemem. Bu tür tehditlere boyun eğmemek gerekir. Biz buraya geri dönmeye değil gerekirse ölmeye geldik. Halil Paşa sizdeki hamiyeti söndürüp, şecaat ve cesaretinizi öldürmek istemiştir. Bu sözleriyle o, zillet ve hüsranla geri çekilmeyi istemektedir. Yunanistan’da ortaya çıkan, Hindistan’a savaş açan ve Asya’nın yarısını hükmü altına alan Büyük İskender’in ordusu, bizim ordumuzdan daha büyük değildi.
O ordu, o büyük ve geniş toprakları istila edebildiğine göre, bizim ordumuz şu taş yığınını dağıtamaz mı? Husumet ve üstünlük taslayabilecek bir devlet var mı? Onlar hiçbir şeye güçleri yetmeyen hırsız ve korsan devletler değil de nedir? Eğer bu devletler Bizans’a yardım etmek isteselerdi, şüphesiz bunu yapar, Bizans’a asker ve gemi gönderirlerdi. Farz edelim ki batılılar bizimle fetihten sonra savaşa girdiler. O zaman biz ellerimiz bağlı hareketsiz mi kalacağız? Bizim şerefimizi müdafaa edecek ordumuz mu yok? Ey saltanatın sahibi Hünkarım! Siz benim görüşümü sordunuz, ben de apaçık ve sarih olarak ilan ediyorum ki; kalplerimizin yalçın kaya gibi olması ve en ufak bir zaaf ve acizlik göstermeden savaşa devam etmemiz şarttır. Biz bir işe başladık, onu tamamlamamız üzerimize vaciptir. Hücumlarımızı şiddetle arttırmamız ve yeni mevziler elde etmemiz, düşmanın şecaat ve cesaretini dumura uğratmamız şarttır. Ben bundan başka bir şey bilmiyorum, bundan gayrı da bir şey söylemeye gücüm yoktur.
Padişah sözü Zağanos Paşa‘ya verdi. Zağanos Paşa konuşmaya başladı: “Hünkarım, efendim! Venedik donanması ile Macar ordusu geç kalmıştır. Bizans artık avucumuzun içindedir. Onu pençenizden beşeri hiçbir kudret kurtaramaz. Kulunuz, kölenizim hünkarım, fetih yolundan dönmeyiz.” dedi. Akşemsettin ve diğer ulema ve dervişlerin de fetih konusundaki olumlu sözleri üzerine Sultan Mehmet kuşatmaya devam etme kararı aldı ve Konstantiniyye 29 Mayıs’ta nihayet düştü.
İstanbul’un fethi sonrası Ayasofya’ya ziyarette bulunan Padişah, Ayasofya’dan ayrılınca Konstantiniyye mega dükü Lukas Notaras’ı yanına çağırttı ve kendisine:“Şehri bana neden teslim etmediniz, bakınız bu harabeye, bu felaketlere hep siz sebep oldunuz. Bunlar hep sizin mukavemetinizin neticesidir” dedi.
Padişahın bu sözleri üzerine Notaras boynunu büktü ve Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı ima ederek:
“Efendimiz, şehri size teslim etmek ne bizim, ne de İmparatorun iktidarı dahilinde değildi. Bilhassa hizmetinizde bulunanlardan bazıları, muhasaranın (kuşatmanın) yakında kaldırılacağına dair haberler gönderiyordu” dedi.
Bu esnada orada bulunan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa: “Bu adamı fazla söyletmeyip öldürmeli” diye haykırdı. Bu olay Çandarlı Halil Paşanın ipinin çekilmesi yetti de arttı. Kuşatma sırasında bilgi sızdırdığı, padişaha ve askerlere yanlış bilgiler vererek kuşatmayı zora soktuğu ve hatta rüşvet aldığı yönde iddialar atıldı. Belki bazısı doğruydu, belki bazısı iftiraydı. Ancak, Sultan Mehmet’in sonraya bıraktığı intikam için artık zaman gelmişti. Konstantiniyye fetih olunmuştu. Mehmet artık asker, halk ve paşalar üzerinde iktidarını güçlendirmişti. Yani kısacası Çandarlı Halil Paşaya artık ihtiyaç kalmamıştı. Ayasofya’nın duvarlarında intikam çanları çalıyordu adeta. Çandarlı ve oğulları tutuklandı. Ailenin mal varlığına el konuldu. Fatih kulağına gelen söylentilerden rahatsız olarak Çandarlının çocuklarını serbest bıraktı. Mal varlığını da ailesine geri verdi. Edirne’deki idamına kadar, Çandarlı Yedikule Zindanları‘na hapsedildi.
Çandarlı Halil Paşa, ilk günler bir baş vezirin ağırlığına yakışır şekilde zindandaki hücresinde ağırlandı. Son ana kadar idam edileceğine inanmamakta direndi, çünkü kendisinden önce idam edilmiş başka bir vezir yoktu. Üstelik ailesi, kısa aralıklarla tam 154 yıldır iktidardaydı. 154 yıldır bu soylu hanedana hizmet ediyorlardı. Devlet terbiyesiyle yetişmiş ve ömrü Osmanlıya hizmet etmekle geçmiş Çandarlı Halil Efendi… Evet artık Halil Efendi idi. Herkesin önünde el pençe durduğu koca sadrazam değildi.
İdamından önce gözlerine mil çekilirken, cellat: “Padişahın yüzüne dik bakanların akıbeti işte budur.”dediğinde, Çandarlının son sözü ”Zağanos’un bayramı olsun, ahrette iki elim yakasındadır.” şeklinde oldu.10 Temmuz 1453‘te idam edildi. İznik’e götürülüp türbesine gömüldü. Tarihçilerin bazıları: Paşanın suçsuz olduğunu, Fatih’in kendisi kadar güçlü bir vezirden kurtulmak için iftiraları silah olarak kullandığını yazmışlardır...
Dursun ERDEN
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.