ANILDIĞIM GÜN 8 MART
Doğuşumuzun
mucizesini andığımız günlerden bir gün daha.
Kadın
ne büyük anlamların taşıyıcısı, varlık sebebimiz ve her gecen günün ardından
bundan kötüsü gelemez başımıza dediğimiz her facianın mağdur kişisi. Peki ya sadece
bir güne atfedilen değer çok acımasızca değil mi?
Kimliksizleştirilmemiz,
gelin buradan başlayalım söze kitlenin gazabına uğratıldı kadın, ona dayatılan
kalıplaşmış düşüncelerin malzemesi olmaya sürüklendi ve şu ifadeyi duymaya
dayatıldı: kadın dediğin!
Evet
kadın dediğin: fiziksel özellikleri, dış görünüşü bakımından herkese uygun
olmak zorundaymış gibi davranan, her daim bakımlı, eşine hizmet eden, evi
temizleyip çekip çeviren, çocuklarına bakan… daha sayayım mı arttırılacak o
kadar yanlış yargı var ki çünkü olumlu bir durum ya da herhangi bir başarı söz
konusuysa ‘kız/kadın başına’ olumsuz bir durum söz konusu olunca da ‘kadındır
yapmıştır’ gibi söylemler eksilmiyor maalesef.
Kadınlar kimsenin göz zevkinin, ahlak anlayışının
karşılayıcısı değillerdir.
Kadınlar
hizmet için evlenmezler, ne çocuklarının ebeveynliğinden sorumlu tek kişidirler
ne de ‘kadın evi temizler, bulaşığı yıkar’ algısının asıl sahibidirler.
İnsanoğlunun bir kesimi hala bu zihniyette çağlarca ilerlemekte ne yazık ki bu
kesimde eğitimli eğitimsiz sınıflandırması yapmayacağım. Kadına verilmeyen
değer boyutu eğitimli olmayı da geçip cahiliyet boyutuna ulaşmış bulunmakta.
Peki
kadının bir şeyi başarmasına inanmakta çekilen güçlük buna ne demeli?
Çünkü
çağlardan bu yana ezilmeye, şiddete, hakarete sessiz duran elinden bir şey gelemeyen
korku kültürünün mağdurları, nice zorluklar içinde susmaya susturulmaya mahkum
kadınlarımız artık susmuyor, kendi haklarının bilincinde. Ezmeye ezilmeye
güçsüzlüğe, şiddete, haksızlığa boyun eğmeye karşı ve elde edilen bu başarılar
kadınların karşısında durup onları yok sayan bir nesli çıldırtmakla birlikte bu
durum hoşlarına gitmemekte. Çünkü kadın okumazdı, baba evinde durur ona münasip
bir kısmet çıkınca evlendirilirdi, ha bir de ne istediğinin bir önemi yoktu
neden mi?
Kadın
evlenen değil evleyendi, onun adına karar eylenirdi. Peki sonra mı ne olurdu, başka
bir meskeni olurdu ama o bir kadın olarak hala bir hakka sahip görülmezdi, evi
çekip çevirecek, kocasını mutlu edecek, çocuk doğuracak ve hep susup, boyun
eğecek…
İşte
bunları kadın aştı ve hala bir yerlerde aşmaya devam ediyor. Hazmedemeyen kesimse,
ona kendi yüklediği anlamları karşılamayınca her türlü can yakıcı raddeye
getirecek muamelede bulundu: yok saydı, inanmadı değersiz gördü, istediği
olmayınca sokağa attı, dövdü, iftira attı, çocuklarından ayırdı, boğazına
evladının gözü önünde bıçak dayayıp öldürdü, taciz etti, tecavüz etti, kesti,
yaktı…
Benim
bunları yazarken, sadece yazarken içimdeki acıyı tarif edemeyecek bir hüzün
kapladı ve gözyaşlarımı tutamadım, evet bunların hepsini yaptı acımasızca, vahşice
ve geriye de kan donduran acı hikayeler kaldı.
Oysa
kadın bir hazine, evrenin yaratılışının özü ve bizler o özü yaşatmakla
yükümlüyüz, neden mi? Bu hikayeyi yazan kadındı ve kadının yazdığı tek bir
hikaye son bulmuyor, kundakta başlayıp çağları deviren hikayelerin başrolü
kadın ve o hikaye yitmeyecek.
Unutma
kadın söz konusu olunca derler de derler diyeceklerde. Detay her daim şu oldu
‘giyinmeseydi, demek ki bir haltlar yemiş ve en acısı kadını o kadar geri plana
atıp hak etmiştir!’ demeleri oldu. Ne yazık ki unutulan, merhamet ve şefkatin
yok oluşuydu, görülmek istenendi…
İnsanlık
için gün yoktur evet 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ama sadece bir gün değil
her gün doğuş sebebi kadınlarımızın günü ve bizler nasıl ki değerlerimizi miras
olarak nesillerce devam ettiriyorsak kadına verilen değeri de sonsuz
yaşatmalıyız. Farkındalık seviyesi yüksek, kendi haklarının bilen içinde
merhamet barındıran anne, eş, kardeş, sevgili evlat olarak kadını değerli gören
bir nesil yetiştirmeliyiz. Sadece sözde değil bunları davranışa yansıtarak
yapmalıyız. Bugün haber sayfalarında boy boy kadınlarımızın uğradığı
haksızlıkla mücadelesinin sadece sözde kalışının, bir on beşlik kıravatla
canından edilen, nefesi kesilen kadın için bir de ödül verir gibi yerini
bulmayan sözde cezalarla adaletsizliklere kurban gittiğini de sadece susarak iç
çekerek izliyoruz. Susmayın susturulan adalet olsa dahi vicdanlarınıza bir
ilmek atıp da siz susturmayın. Mücadele güzel günlerin, kadın da yağmur bekleyen
sussuz iklimlerin en güzel habercisidir.
Artık haber sayfalarında, manşetlerde ne okunmalık ne de
dokunmalık hikayeler istiyoruz!
Nazım
hikmetin de dediği gibi gerçeğimize en yakın ve en uzak olanlar kadınlardır.
Onlar birer kalıp değil birer fikirdirler, yaşamın en çok yakıştığı
tebessümdürler.
Kadınlarımızın
kıymetinin bilindiği, her geçen gün canlarının bu denli basit görülüp
sonlandırılmadığı bir hayat diliyorum.
Okunma Sayısı: 940
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.