post-thumb

HULUSİ BEHÇET

Hulusi Behçet 20 Şubat 1989 yılında İstanbul’da doğdu. Tıp Eğitimini 1910 yılında Gülhane Askeri Tıbbiyesinde tamamlayarak yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. 1914 yılına kadar Gülhane Dermatoloji kliniğinde asistan olarak çalışmaya devam etti. 1914-1918 yılları arasında Kırklareli Askeri Hastanesine başhekim muavini olarak atandı. Ve dermatoloji uzmanı olarak burada görev yaptı.

    Hulusi Behçet öğrenimi süresince dil eğitimine de önem vererek Almanca, Fransızca ve Latince öğrendi. 1918 yılında bilgilerini arttırmak amacıyla yurt dışına çıktı. Budapeşte ve Berlin’de çeşitli hastanelerde görev yaptı. Ve bu sırada pek çok meslektaşıyla tanışma fikir alışverişinde bulunma fırsatı yakaladı.  Ülkesine hizmet etmek amacıyla 1919 yılında tekrar yurda döndü. Yurda döndükten sonra bir süre çalışmalarını hiçbir resmi kuruma bağlı olmadan kendi başına yürüttü. Bu serbest çalıştığı dönemde evlendi. 1923 yılında Hasköy Zühreviye Hastanesi başhekimliğine atandı.

                Cumhuriyetin ilanından sonra soyadı kanunu zorunlu olunca Hulusi Behçet yayınlarında bilindiği ve herkesin kendisini Hulusi Behçet olarak tanıdığını belirterek Atatürk’e soyadı olarak “Behçet” soyadını kullanmak istediğini iletti. Atatürk Güneş Dil Teorisine istinaden Behçet kelimesinin Türkçe olduğunu belirtti ve bunu kendi el yazısıyla yazarak Hulusi Behçet’in soyadı olarak “Behçet”i kullanması talebini onayladı. 1933 yılına kadar şark çıbanı üzerinde önemli çalışmalar yaptı. 1933 yılında Deri Hastalıkları ve Frengi kliniğine profesör olarak seçildi.  1939 yılında Ordinaryüs profesör ünvanını aldı.


                Bazı hastalarda gözlemlediği ağız ve genital bölgelerdeki yaraların yeni bir hastalık türü olabileceğini dile getirse de tıp dünyası başlangıçta buna karşı çıktı. Daha sonra dünyanın farklı yerlerinde de benzer bulgulara sahip hastaların da görülmesi üzerine çalışmalarının kapsamını genişletti ve bu bulguları da araştırmalarına dahil etti. 1947 yılında Cenevre Tıp Kongresinde 25 yıllık  çalışmalarını açıkladı ve Dünya yeni bir hastalıkla yüzleşmiş oldu. Prof. Mischner’in önerisiyle de bu hastalığa “Morbus Behçet” adı verildi.


              

Hulusi Behçet, araştırmaya, yazmaya ve tartışmaya çok meraklıydı. Pek çok uluslararası tıp dergilerinde makaleleri yayınlandı.  Ülkemizde gençlerin önünü açmak ve ülke biliminin gelişmine katkı sunmak amacıyla pek çok çeviri yaptı.

                Kör olmaya kadar etkisi olan, vücutta çeşitli hasarlar bırakabilen, insanları yerinden kalkamayacak derecede halsizleştiren Behçet hastalığını keşfetmesine rağmen sürekli alçak gönüllü davranmış, aldığı iltifatlara ödüllere rağmen kendisini övmeyerek mütevazı bir hayat sürmüştür.

                Hulusi Behçet 1948 yılında geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonucunda hayata gözlerini yummuştur. Ölümünden sonra TUBİTAK bilim ödülü ile onurlandırılmıştır.

Ünlü Alman Profesörü Schwartz Hulusui Behçet için; “o, ülkesi haricinde her yerde çok iyi tanınır ve bilinir” demiştir. Bilimsel ve resmi olarak bir tıp teriminde ismi yer alan tek Türk hekimi Hulusi Behçet’tir.


Ülkemiz dışında he yer yerde çok iyi bilinen ve tanınan Türk hekimimiz Hulusi Behçet’in hayatını kısaca anlatmaya çalıştık. Son yıllarda Behçet hastalığının adı yabancılar tarafından değiştirilmeye çalışılmaktadır. Bizler sahip çıkmadıkça, tanımadıkça, bilmedikçe bu Türk hekiminin çalışmaları da belki zaman içinde başkalarına mal edilecektir…

 


Okunma Sayısı:

Murat Meşe

Murat Meşe

Web developer, electronic engineer

YORUMLAR

YORUM YAP

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.