TUHAF BİR BULUŞMA
Bu güne kadar hiç görmemiştim onu.
Dört yıl önce bir fotoğraf yarışmasında derece almıştım. Tebrik mesajı atmıştı. Konuşmaya devam ettik sonra. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Hiç soru sormadım. Hiç soru sormadı. Elimde bir fotoğrafı vardı. Bir gün görüşmeye karar verirsek birbirimizi tanımakta güçlük çekmeyelim diye göndermiştik fotoğraflarımızı.
Dört yıl sonra bu sabah arayan kocasıydı. Erkan. Bu telefona mecbur kaldığını sesinden anlamıştım. Sana ihtiyacımız var, demişti. İhtiyacımız derken hâlâ birlikte olduklarını vurgulamak istiyordu. Aydan kocasını seviyordu. Ona sadıktı da. Ama içten içe bana hayranlık duyduğunu hissediyordum. Yapmak isteyip de yapamadıklarını gerçekleştiriyordum. Etkileniyordu. Erkan bunun önüne geçmek için çok çabaladı. Hiç bir şeyi değiştiremedi. Sana ihtiyacımız var demesi değiştiremediği gerçeği kabullendiğini itiraf etmesiydi aynı zamanda.
Kafeye girer girmez fark ettim onları. Kitabını yastık yapmıştı. Gözleri kapalıydı. Geç kaldım mı, diye sordum. Sesimden tanımıştı. Başını kaldırdı. Biraz, dedi. Kıvırcık saçları yüzünün yarısını kapatıyordu. Erkan, oturmam için bir sandalye getirdi. Oturdum. Tedirgin bir şekilde baktı yüzüme. O bakışta fiziksel ölümün aslında çok da ağır olmadığını gördüm. Sevdiğinin gözlerinde “O insan sen değilsin” ifadesini gören ölüyordu. Ve bu en ağırıydı. Erkan ölmüştü.
Aydan’ın yastık yaptığı kitap Ceza Sömürgesi’ydi. Doğru kitaplar okumaya başlamışsın, dedim. Güldü. İnsanın aşağılık bir yanı var, Zamanla öğreniyor her şeyi, dedi. Bir yerlerden hatırlıyordum sözün orijinali böyle değildi. Çok durmadım üzerinde. Hatırlardım nasıl olsa. Erkan, öğrenmek neden aşağılık bir durum olsun ki, diye sordu. Cevap vermedim. Aramızdaki soğukluk sonsuza kadar varlığını koruyacaktı. Biliyordum.
Aydan bir an önce beni neden çağırdıklarını söylemek istiyordu. Bir iki kıpırdadı sandalyesinden. Sonra, eee sen neler yapıyorsun, diye sordu. Omuzlarımı silktim. Aynı. Değişen bir şey yok. İki kere intiharı düşündüm. Sonra kalkıp buraya geldim, dedim. Saçlarını sol omzunun üzerine topladı. Hasta olduğumu, acıktığımı, susadığımı, cüzdanımı kaybettiğimi söylemişim gibi, bazen olur öyle şeyler, dedi.
Erkan’ın yüzünden geçen kara umutsuzluğu gördüm o an. Yapabileceğim bir şey yoktu. Çaylarımızı yudumlamaya başladık.
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.