Sizden Gelenler
Sizden gelen yazıları yayınlıyoruz
Varoluşçu psikoterapinin öncülerinden Rollo May Yaratma Cesareti adlı kitabında her yaratma ediminin aslında bir yıkma süreci olduğunu söyler. Ona göre yaratma sürekli bir oluş halindedir. May’in de üzerinde durduğu gibi yaratıcılık son derece sancılı ve insan ruhunu allak bullak eden bir dönemin sonucunda ortaya çıkabilir.
Sanatçıların yaratıcılıkları çerçevesinde düşünüldüğünde özgün bir tablonun, şiirin ya da bestenin dış dünyada olduğu kadar sanatçının iç dünyasında da radikal değişikliklere sebep olduğunu söyleyebiliriz. Bizleri başka dünyalara götüren bizlere umut aşılayan hayranlıkla birlikte akış haline geçtiğimiz sanat yapıtlarının üretiminin bu kadar zorlu olması tuhaf gelebilir.
Ayrıca adını duyurabilmiş büyük sanatçıların yaşamları boyunca ruhsal bozukluklarla boğuşmuş olması daha da ilginçtir. Bu durumun nedenini açıklamaya yönelik ilk çalışmaları Sigmund Freud yapmıştır.
Yaratıcılık da dahil insan davranışlarının bilince çıkmak için baskı yapan bilinçdışında saklı tutulan enerjiden kaynaklandığını belirtmiştir. Mesela Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa tablosu gibi bir başyapıtı analiz ettiğinde Da Vinci’nin bilinçdışında eşcinsel bir eğiliminin olduğunu ve bu muhteşem eser sayesinde eşcinsel dürtülerinin bilince çıkma fırsatı bulduğunu ve toplumun onaylayabileceği tarzda ortaya çıkıp arzusunun doyuma ulaştığını çarpıcı bir şekilde açıklamıştır.
Freud’dan sonra Carl Gustav Jung da bilinçdışı üzerinde yoğunlaşmıştır.Bilinçdışını bireysel ve kolektif bilinçdışı şeklinde ikiye ayırıp yaratıcılığı gölge arketipiyle sembolleştirmiştir. Freud gibi bilinçdışını bütünüyle olumsuz eylemlerin kaynağı olarak görmeyip yapıcı eylemleri de birçok arketip yardımıyla açıklamaya çalışmıştır.
Jung’a benzer biçimde May Yaratma Cesareti kitabında bilinçdışı ve yaratıcılıkla ilgili görüşler belirtmiştir. May bilinçdışındaki gizemin kendini korumasıyla birlikte yaratıcılıkta önemli işlevi olduğunu savunmuştur. Paralel bir işlemci gibi çalışıp sorunlara özgün çözümler bulmamızı sağlamaktadır. May’e göre yaratıcılık bilinçli bir çabanın aracılığıyla bilinçdışında yüzeye çıkan yansımalardır. Saatlerce bir problem üzerinde yoğunlaştıktan sonra umutsuzluğa düşüp ara verdiğimiz zaman beklemediğimiz bir anda ya da rüyada cevabı birdenbire bulmamızı anlatır.
Yine Einstein’nın hep sabahları tıraş olurken aklına güzel fikirlerin gelmesini örnek verir.
Bu büyüleyici tablo kendi tabiriyle bu dünyada cehennemi yaşamış olan büyük ressam Vincent Van Gogh’un Rhone Üzerinde Yıldızlı Gece adlı tablosudur.
O hayatı boyunca hazımsızlık, mide problemleri, halüsinasyonlar, kabuslar, mani-depresyon evreleri, uyuşukluk, dalgınlık ve uykusuzluk gibi semptomlarla baş etmeye çalışmıştır. Aşırı alkol, kahve tüketimi ve yeme düzensizlikleri nedeniyle epilepsi nöbetlerine benzer nöbetler geçirmiştir. Van Gogh’a akut mani ile genel deliryum teşhisi konulmakla beraber bipolar bozukluk belirtileri de göstermiştir. Psikiyatrisler tarafından borderline kişilik bozukluğu tanısı da koyulmuştur. Hastalığı tam olarak anlaşılamasa da bahsedilen rahatsızlıkların sentezinin görüldüğü düşünülmüştür.Ancak hastalığı ne olursa olsun dayanılmaz ıstıraplar çektiği kesindir ve işkence gibi geçen yaşamına son vermek için silahla kendini vurarak intihar etmiştir.
Van Gogh’a benzer şekilde diğer sanatçılar da yaşamlarının bazı dönemlerinde ruhsal rahatsızlıklar geçirmiş ruh sağlığı hastanesinde tedavi görmüş ya da intihar teşebbüsünde bulunmuştur.
Colin Martindale’in yaptığı biyografik bir çalışmada 1670-1809 yılları arasında doğmuş 21 tanınmış İngiliz şairinin ve 1770-1909 yılları arasında doğmuş 21 Fransız şairinin yaşamlarından yola çıkarak İngiliz şairlerin %55’nin ve Fransız şairlerin %40’ının önemli psikopatoloji öyküleri olduğu ve her yedi şairden birinin bir ruh hastalıkları hastanesine yatırılmış ya da sanrı ve varsanılar gibi psikotik belirtiler gösterdiği sonucuna ulaşmıştır.
Başka bir araştırmada 60 bestecinin yaşamlarını inceleyen Trethowan ve New York Okulu’nun soyut ekspresyonistlerinden 15 görsel sanatçı üzerinde çalışan Schildkraut ve Hirsfeld çalışma gruplarının yaklaşık yarısının duygudurum bozukluğu gösterdiğini bulmuşlardır.
Arnold Ludwig’in dikkat çeken bir çalışmasında da yaratıcı faaliyetlerde bulunan insanlarla diğer meslek sahiplerini(iş adamları ve kamu görevlileri gibi) karşılaştırdığında, sanatçı grubunda psikoz, duygudurum bozukluğu ve alkol kötüye kullanımı ve intihar girişiminin 2-3 kat daha fazla olduğunu ortaya koymuştur.
Kaynakça
May, R. (1975) Yaratma Cesareti.
Soygür, H. (1992) Sanat ve Delilik. Klinik Psikiyatri Dergisi, (2), 124-133.
Maçkalı, Z. Gülöksüz, S. ve Oral, T. (2013) Yaratıcılık ve İki Uçlu Bozukluk. Türk Psikiyatri Dergisi, (24).
Demir, S. (2018) Vincent Van Gogh’un Sağlığı. Bilinçaltı Dergisi. 139-142.
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.