Yaren Dündar
-
Cebimdeki Yabancı İtalyan sineması uyarlaması 2018 yılına ait bir film. Orijinal film olan Perfetti Sconosciuti senaryo ve yönetmenlik dallarında birçok ödüle sahip. Türkiye uyarlamasında ise yönetmen koltuğunda daha önce oyunculuğu ile tanıdığımız Serra Yılmaz oturmakta. Yılmaz’ın ilk yönetmenlik tecrübesi olmasına rağmen çok güzel bir iş çıkarmış. Tek mekân olan bu filmde 7 çok yakın arkadaşın sıradan bir akşam yemeğinde tehlikeli bir oyun oynamaya başlamasıyla olaylar içinden çıkılmaz bir hal almaya başlıyor.
Filmde göze çarpan iki unsurlar tabi ki oyunculuklar ve mekân. Oyuncu kadrosu enfes seçimlerden oluşuyor. Belçim Bilgin, Buğra Gülsoy, Çağlar Çorumlu, Leyla Lydia Tuğutlu, Serkan Altunorak, Şebnem Bozoklu ve Şükrü Özyıldız başrolleri paylaşıyor.
Filmin konusuna geri dönersek eğer çok uzun yıllardır içtikleri suyun ayrı gitmediğini düşünen bu arkadaş grubu toplandıkları bir akşam yemeğinde bir oyun oynamaya karar verirler. Oyun ise gece boyunca gelecek tüm mesajları herkesin okuması ve aramaları dinlemesidir. Başta masum gözüken bu oyun zamanla iyice karmaşıklaşıyor ve aslında kimsenin gerçekten birbiriyle dost olmadığını, hayatının sırlarını paylaşmadığını görüyoruz. Aldatmalar, sırlar ve acı gerçekler gece ilerledikçe ortaya çıkıyor ve arkadaşlar, eşler birbirlerini hiç tanımadıklarını fark ediyor. Gecenin sonuna doğru artık gerilim o kadar artıyor ki seyirci olarak bizler de gerilmeye başlıyoruz. Zaten filmin en iyi noktası da seyirciyi sanki o yemek masasında kendi de oturuyormuş gibi germesi yani filmin gerçekçiliği ve doğallığı. Seyirci o an düşünmese de film bittikten sonra kendi gerçekliğini sorgular duruma geliyor.
Tüm hayatımızı paylaştığımız yeni ve tek dostumuz haline gelen telefonların hayatımızın bu kadar içine sinmesinin nedenleri de çok güzel ve incelikle aktarılmış filmde. Yaşam tarzımızın, hatalarımızın en yakınlarımız tarafından dahi çoğunlukla hoş karşılanmadığı şu dönemlerde bizi asla yargılamayan kara kutularımız olan telefonların önemi ve korkutuculuğu filmde seyirciye ayna tutularak anlatılıyor.
Teknoloji çağında, hele ki şu karantina gibi tüm hayatımızı izole yaşadığımız bu dönemde, yargılanmadan dışlanmadan hayatını paylaşmak artık neredeyse imkânsız. İnsan onu hatalarıyla tercihleriyle kabul eden bir insan aradıkça ve onu bulamadıkça yalnızlaşıyor ve en son elindeki kara kutuya sığınıyor. Bu zamanlarda gerçek dostluğun öneminin iyice anlatıldığı bu film sonuyla seyirciyi bir hayli şaşırtıyor. Tabi burada sonunu söyleyecek değiliz ama yapılan bu son tercihi beni daha çok etkiledi. Orijinal filmden farklı noktalar son kısımda filme daha çok yakışmış gibi.
Umarım Serra Yılmaz’ı yönetmen koltuğunda ve bu tarz filmlerde daha çok görürüz. Türkiye sinemasında tek mekânlı güzel senaryolu filmlerin nadir olduğunu düşünürsek bu alanda daha fazla iş izlemek biz seyirciler için de farklı bir deneyim oluyor.
Sırlarımızın ve dostlarımızın birbirine düşman olmadığı hayatlar yaşamak dileğiyle şimdiden iyi seyirler.
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.