post-thumb

ÇOCUK EĞİTİMİ

Not: Yazıyı aralarda geçen "zor" kelimesini seslendirmeden okumaya çalışın. 

 Sonuçta çok zor sorun olmamalı değil mi? Bunu yapabileceğimizi zor düşünüyoruz. Hatta o kadar kolaydır ki su gibi zor akıp gider yazı. Başkalarının bu zor görevi nasıl yapamadıklarına da hayret ederiz açıkçası. Oysa azıcık dikkatli olsalar yapılamayacak kadar da zor değildir, değil mi? Arada bir takılırız okurken ama o kadar da zor olur, insanız hata yapmaktan doğal ne vardır ki? Zamanla alıştığımızı düşünürüz ama bir anda dikkatimiz dağılıverir ya da hiç beklemediğimiz bir anda gelir zor. Bu yazıyı okuyoruz ama aklımızdan da bir sürü fikir geçiyordur şimdi. Birçoğumuz tam bir odaklanma yaşayamayız. Önce aklımızdaki zor durumları çözümlemek gerekir ardından bir diğerini son bir diğerini derken bu yazıyı da okuyup çıkarmak isteriz aradan. Yapıyor gibi gözüktüğümüz bu zor okumayı yapamadığımızı hisseder ama yola devam ederiz. Bu his içimizi kemirir durur sürekli olarak. Bu hafif bunalımlı durumu zihnimizin zor bir köşesine atar okumaya devam ederiz ancak o sürekli oradan konuşur durur bizimle. "Bak yine odaklandın ve o kelimeyi söylüyorsun" der bize. Biz de ona "hayır, hiç de zor değil" deriz. Sonra biraz duraksarız ve "ben az önce ne dedim" diye düşünürken canımız sıkılır. Ama canımızı sıkan, kelimeyi seslendiriyor oluşumuz değil o kelime cümle içerisinde yer almasa bile bir şekilde bizim onu başka bir yere sıkıştırıyor oluşumuzdur. Okurken burada geçmediğini görür ve seviniriz ancak şöyle bir sorun vardır, kişi her ne kadar tekrarları sevmese de beyin tekrar etmeyi çok sever. Bu yüzden de tıpkı aklımızdan çıkmayan bir reklam gibi sürekli olarak tekrar etmeye başlar zor kelime. Ama bu da canımızı sıkmaz bir raddeden sonra, çünkü canımızı sıkan başka bir durum baş göstermiştir. Kapı açılmış ve birisi size "bunu yapamayacak ne var?" demiştir. İnsanın gururunun parçalanması bundan daha kötü hissettirir anlayacağınız. Kimileri bu durumdan sonra bir şeyleri anlamaya başlar. "Acaba o çocuğa haksızlık mı ettim" diye düşünür. Bu düşünce de okuldaki benzeri zor durumdaki çocuğa aynı gurur kırıcı cümleyi söylediği andan dolayı gelir aklına. Yine de buradan sonra bile bir şeyleri fark edebildiyse ne güzeldir, sonuçta yine de bir şeyleri düzeltebilme şansı var. Ama işin en kötüsü ise bu farkındalığa erişememiş ve "eeeh bu da çok saçma bir uygulamaydı zaten" diyerek kendini bu zor durumdan sıyıran kişilerin hâlidir. Bilirsiniz, dünyadaki birçok iş için farkındalık, isteseniz de istemeseniz de gereklidir. Farkındalığınız yoksa karşınızdaki insanın girişimlerini ya da hislerini anlamakta güçlük çekersiniz. Mesela bu durumdan kendini sıyıran arkadaşımız okuldaki çocuğa verdiği zararın da farkında olamayacak ve hatayı hep onda arayacaktır. Normalde basit bir çalışma ve terapi ile çocuğun durumu düzeltilebilecekken farkındalığı olmayan kişi bu çocuğun durumunu daha da içler acısı bir hâle sokacaktır.  

Sizleri daha fazla yormamak adına "zor" kelimesine koyduğumuz yasağı kaldırıyoruz, istediğiniz kadar odaklanabilirsiniz yazının bu kısmından itibaren. Peki, bu çalışmanın amacı nedir söyleyeyim. Başta eğitimcilerimiz olmak üzere çoğu insanın sıklıkla başvurduğu bir hatanın incelenmesi ve aynı zamanda çocuk eğitimi üzerinde bir farkındalığa ulaşmaktır. Çocuk bir çalışmayı yerine getirmekte zorlandığında eğiticilerin hatta ruh sağlığı çalışanlarının bir kısmı ilk başta çocuğun çalışmadığı fikrine kapılır ve çalışması gerektiği yönünde öğüt verirler. Çocuk eve gider ve öncelikle çalışmaya çalışır. Çünkü çocuk dikkatini veremez ya da hafızası kuvvetli değildir ya da öğrenme problemleriyle yüz yüze gelmiştir. Bunu ilk zamanlar kimse fark edemez. Çocuk okula geri döner, öğretmeni de ödevi yine kontrol eder ve aynı devranın döndüğünü görüp sinirlenir. "Bak, diğer çocuklar hemen yaptılar. Sen neden yapamıyorsun ki? Bu kadar zor olmamalı!" diye çıkışmaya başlar. Çocuk da kıyaslandığı için özgüvenini kaybeder. Sonuçta da ya asi olur sınıf içi düzeni bozmaya çalışır ya da içine siner ve hiçbir şey yapamaz hâle gelir. Çoğu insan hatanın kaynağına bakmaz, hatayı yapana bakar. Bu acı yanılgı da insanları daha berbat hatalara sürükler. Oysa bu durumda öğretmen, hataya odaklanmak yerine hatanın neden kaynaklandığına odaklansa, yeterliliği ölçüsünde çocuğun gelişimine katkı sağlayıp kendisini aşan konularda okul psikolojik danışmanıyla koordineli çalışmış olsaydı ne o çocuğun hayatı etkilenecekti ne de öğretmen böyle büyük bir felakete yol açmış olacaktı. Bizim gibi normal insanlar bile bir şeye tamı tamına odaklanmakta güçlük çekebiliyoruz. Mesela "zor" lu örneğimize baktığımızda, aklımızdan illa ki bir şeyler geçiyordur. Beyin aktif bir organdır ve çok fazla veri girişi olduğu için bunları düzenlemekle uğraşır durur. Dikkat eksikliği yaşayan ya da öğrenme güçlükleri bulunan çocuklarda ise bu durum bizimkinden bir tık daha fazladır. Çocuk, hem daha fazla veriyi yorumlamak zorunda kalıyor hem de bu ağırlıktan dolayı kimi verileri yanlış yorumluyor. Bu durum da onun öğrenmesini çok ciddi bir şekilde etkiliyor. Mesela bir anlığına "d" harfini "b" olarak gördüğünüzü düşünün ve bundan sonraki cümleyi o şekilde okuyun. Okuduğunuz bütün cümleler çok boyutlu bir şekilde değişim geçirmiş olacak ve ne dediğiniz tam olarak anlaşılamayacaktır değil mi? Bir anlığına yaşanan bu değişimde bile içiniz bunalıyorken bu rahatsızlığa sahip çocukların neler hissettiğini biraz da olsun anlayabilmişsinizdir diye umuyorum. Farkındalığımıza kavuştuğumuza göre son birkaç cümle daha ekleyip yazımızı sonlandıralım. Yapılan hatalar ortada peki, ne yapabiliriz? Öncelikle çocuklara şefkatle yaklaşılması gerekir. Her çocuk başlangıcında sevgiyle hareket eder ve sevgiye gereksinim duyar. Yaptığı hataları incelemek ve araştırma yapmak önceliğimiz olmalı. Mesela bu davranışın ardında ne yatıyor, neden böyle davranıyor, bu hatanın sebebi nedir gibi soruları kendimize ve ruh sağlığı uzmanlarına yönlendirip çocuğun gelişimini her alana yaymak gerekir. Okullardaki psikolojik danışmanların ve öğretim kadrosunun çocuğun gelişimi için koordineli çalışması bu hususta önemlidir. Eğitim, öğretim ve danışmanlıktan sorumlu her bireyin yeterli donanım ve bilgiye sahip olması çocuğun gelişimini olumlu etkileyecektir. Hatanın kaynağı ve sebepleri bilindikten sonra çocuğun kendisinin keşfedilmesi ve ona uygun öğretim yöntemlerinin hazırlanması gerekmektedir. Yöntemler dediysek de öyle tamamen kişiye özel olup diğerlerinin kullanımına kapalı olanlarından bahsetmiyoruz. Çocuk en iyi akranlarıyla bir arada öğrenir, o yüzden çocuğu olabildiğince onlarla bir arada eğitmeliyiz. Böylece kendisinin farklı olmadığını düşünüp özgüvenini de yitirmemiş olacaktır. Unutmayın, sorunu çocuğa yıkmak çözümden çok yıkım getirir. Kaçtığınız tek şey hatayı çocuğa mal etmek olsun.  

Peki, farz edelim ki çocuğun öğrenme ya da zihin işlevleri açısından hiçbir problemi yok ama yine de çalışamıyor ya da anlamıyor. Bazen de disiplin problemleri yaratıyor. Bu durumda “hiçbir engel yok, çocuk sorunlu, disiplinsiz ve işlevsiz” demek yerinde olur mu? Hayır! Çünkü sınıf yönetiminde önemli bir kural vardır: “Birçok durum uygun koşullar altında hayat bulur”. Yani yağmurun yağması için suların buharlaşması gerekmektedir. Suyun olmadığı bir çölde yağmur yerine bulacağınız tek şey bir sürü sıcak kum olacaktır. Öğrencilerinin ihtiyaçlarını fark etmeyen ve onlarla etkili iletişim kuramayan bir öğretmenin sınıfının birçok yönüyle muhteşem olmasını beklemek de çölde yağmur beklemeye benzer. Kısacası beklentinizi gerçekleştirmek istiyorsanız şartları ve durumları beklentinize göre şekillendirmeniz gerekir. Sonuçta bakımıyla ilgilenmediğiniz bir ağaçtan meyve beklemek pek de mantıklı olmaz değil mi? 

Notlar:

- Bu yazıyı yazarken "Alfred Adler'in Çocuk Eğitimi isimli kitabından yararlandım.

- Çocukla iletişim ve eğitim hakkında izlemenizi önerdiğim iki film aşağıdadır:

1. Her Çocuk Özeldir

2. Hıçkırık


Okunma Sayısı:

Furkan Sadık Öz

Furkan Sadık Öz

YORUMLAR

YORUM YAP

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.