Çocuklardaki Özgüveni Korumak
“Çocuk eğitiminde işlenebilecek en korkunç hata, anne ve babanın doğru yoldan sapmış bir çocuğa kendisini kötü bir yarının beklediğini müjdelemesidir. Böyle bir davranış çocuktaki korkaklığı arttırmaktan başka bir işe yaramayacak, içinde bulunduğu durumdan çocuğun bir türlü sıyrılamaması sonucunu doğuracaktır”
-Alfred Adler
Adler, bu sözleriyle çocuk eğitiminde yapılan en büyük hatayı vurgulamıştır. Bu durum adeta sayılı günleri olan bir hastanın “nasıl olsa öleceğim, en azından istediklerimi yapayım” demesiyle aynıdır. Nasıl ki son günleri olan bir hasta zaman alan hayalleri ya da kötülük üzerine olan durumları yapmaya odaklanır, tabiri caizse kelebek ömrüne bir sürü istek sığdırır. İşte “bu şekilde devam edersen senden hiçbir halt olmaz. Anca serseriler gibi sürünürsün” denilen çocuk da “madem sonunda kötü bir şey olacak o halde neden iyi bir şeyler için çaba sarf edeyim ki” diye düşünüp ömrünü kötü işlere harcayacaktır. Yani kısacası verdiğiniz tepki, onun devamı niteliğinde bir etkiyle size geri döner. Çevrenizdeki insanların (patronunuz, eşiniz, ebeveynleriniz vb.) size her hatanızda “işe yaramaz birisin, bu gidişle yükseleceğin tek yer hapishane olur” dediğini düşünün. İyi bir şeyler yapmak için olan çabanız zamanla azalır, özgüveninizle birlikte kendinize olan inancınızı da yitirmeye başlarsınız değil mi? Peki, bunun sonucunda ne olur? Dışarının sizi sözleriyle kötü bir geleceğe hazırlamasından dolayı zamanla içinizdeki ışık söner ve karanlık tarafa doğru geçersiniz. Bir çocuk için de durum aşağı yukarı bundan ibarettir. Böyle olmaması için Adler, şu sözleri ekler: “Oysa yapılması gereken bunun tam tersidir, çocuğa iyimserlik aşılamaktır. Virgilius nasıl demiştir ‘onlar becerebilir bu işi çünkü becerebileceklerine inanıyorlar’” Yani çocuklarla kurduğumuz iletişimde özgüven zedeleyici dilden olabildiğince kaçınmamız ve onların yaptığı hatalara kötü bir şekilde yorumlamamamız gerekiyor. Evet, iyimser olalım ancak neler yapabiliriz ya da nasıl bir dil kullanabiliriz derseniz bunları da bir örnek üzerinden açıklığa kavuşturalım. Mesela çocukta çalışma isteği yok ya da katı bir tabirle çocuk tembel diyelim. Bu durumda geleneksel yaklaşımla yetişmiş çoğu öğretmenin aklına ilk gelen tepki cezalandırmaktır. Ceza ile yola geleceklerini ve bu eylemsizlik halinden kurtulabileceklerini düşünürler ki bu, çocukta sadece yaraların derinleşmesine ve çalışma hayatından daha da uzaklaşmasına sebep olacaktır.
Oysa öğretmenimiz, öğrencisinin çalışmasına engel olan durumları araştırmaya ve anlamaya çalışmış, öğrencisiyle onun kendisine olan saygısını geliştirecek şekilde konuşmuş ve her farkındalıkta onu cesaretlendirmiş olsaydı bu öğrenci harıl harıl çalışıyor hatta arkadaşlarına örnek oluyor olabilirdi. İster bir yetişkin ister bir çocuk olsun yaş fark etmeksizin her insan anlaşılmak ve cesaretlendirilmek ister. Kimilerinde bu cesaret içten gelirken kimilerinde sevdiği ya da güvendiği insanlardan gelir. İşte en çok da cesareti dışarıdan alan çocukların cesaretlendirilmeye ihtiyacı vardır ve bu çocukların kendilerine de güvenmesi gerekmektedir. İlk başlarda bu çocuklar ağızlarıyla kuş bile tutsalar kendilerine yaranamazlar ve başkalarının onayını ararlar. Bu noktada onlara aradıkları onayı verir ve ardından kendilerine güvenmeleri için gereken koşulları sağlarsanız geleceğin özgüveni yeterli bireylerini yetiştirmek için önemli bir adım atmış olursunuz. İsterseniz biraz da özgüven geliştirici koşullardan bahsedelim:
1. Cesaretlendireceğim derken çocuğu onay bağımlısı haline getirmeyin:
Çocuğun bir konuda dışarıdan aldığı onay, onun o davranışı sürdürmesine fayda sağlayabilirken bu onayın sıklıkla yapılıyor olması çocuğu size bağımlı kılar. Bundan dolayı da çocuk, attığı her adımı size sormaya başlarken kendi başına iş yapamaz hale gelir.
2. Yapabilecekleri konusunda bilgilendirmede bulunurken geleneksel olmayın:
Çocuklar çoğu zaman merak içerisindedirler ve bu merak bazen kendi yeterlikleri konusuna da gelir. Çocuğa kapasitesi hakkında geri dönütlerde bulunmak onun birtakım işlere emin adımlar atmasına olanak sağlarken çocuğun keşfetme arzusuna engel olacak bir “yaparsın/yapamazsın” çetelesi tutmak ise çocukta aşağılık duygularının perçinlenmesine sebebiyet verir.
3. Çocukları zaman kavramıyla tanıştırın:
Gelişimin bir anda olamayacağını ve bazı başarısızlıkların düzeltilmesi ya da başarıların elde edilmesi için zamana ihtiyaç olduğunu onlara öğretmemiz gerekir.
4. Çocukların deneme-yanılma yapmasına müsade edin:
Bir beceri geliştirirken ilk hatasında hemen onun elinden alıp kendiniz yapmaya kalkışmayın. Çocuk kendi hatasını fark edebilsin ve yolunu değiştirebilsin ama eğer ki hata yaptığının farkında değilse hatalı olduğunu belirtip doğrusunu yapması için onu cesaretlendirmeye devam edin. Gerekiyorsa yönergeler verin ancak bu yönergeler birer kopya değil ipucu olsun ki çocuk yine yapabildiğini fark edebilsin.
5. Üslubunuz ne bir biliminsanı edasında ne de bebek konuşmasında olsun:
Konuşma şekliniz aşırılıktan olabildiğince uzak olmalı. Karşınızda bir yetişkin varmış gibi konuşursanız onun zihninde daha fazla soru işareti bırakırsınız, tam tersi eğer yaşından daha geride konuşursanız da sıkılabilir ya da sizi ciddiye almayabilir.
Çocukluktaki özgüven, insanın yaşamı boyunca elde edebileceği diğer tüm değerlerin temelini oluşturur. Bir çocuk özgüvenini yitirirse yetişkinlikte bu özgüveni kazanması ve hayata tutunması çok zorlaşır. Çocukluğunda özgüveni zedelenmiş bir birey ya bütün işlerinde otoriteye -genelde bu otorite aile olur- bağımlı yaşar ya içe kapanıklaşır ya da asi bir kişilik oluşturur. Bu yüzden ileride kendi ayakları üzerinde durabilen sağlıklı insanlar istiyorsak öncelikle çocukların özgüvenlerini zedelememeli ve onlara kendilerine güven duyabilmeyi öğretmeliyiz.
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.