KENDİNE DİRENEN İNSAN
Gelişen dünya , değişen yaşam şartları birçok olanakla birlikte birçok da sorunu da beraberinde getirmiştir. Böylece insanların psikolojiye, kişisel gelişime merakları artmış herkes daha mutlu olmanın formülünü aramaya başlamıştır. Peki nedir mutluluğun formülü? Kişisel gelişim kitaplarında yazdığı gibi hep iyi düşünmek midir? İyi düşün ,iyi olsun. Bu kadar olumsuzluğun içinde iyi düşünmek için aklımızı kaybetmemiz gerekir dediğinizi duyar gibiyim. Durum bence de öyle. İyi düşünmek ve pozitif bir bakış açısına sahip olmak ruh sağlığımızı korumak adına oldukça önemli olsa da aslında asıl önemli olan nokta yaşamı bütünüyle kabul etmektir. Yaşamı bütünüyle kabul etmek yaşamda başımıza her şeyin geleceğini kabul edebilmektir. Aslında bunu bir şeye benzetecek olursak doğaya benzetebiliriz. Bağrından kopup geldiğimiz doğa içinde binbir güzellikleri barındıran doğa tıpkı yaşam gibi vahşi doğayı , doğal afetleri de içinde barındırır. Bizim de yaşamımızda kötü şeyler olabilir ve böyle bir durumda üzülüp yas tutmamız , ruhsal anlamda çöküntü yaşamamız doğaldır.
Hayata karışmamıza , ona uyum sağlamamıza
yardımcı olan şey duygularımızdır. Duygular yaşamımıza renk verir. Bir resim
paletini düşünecek olursak içinde hem canlı, parlak renkleri barındırır hem de
siyah kahverengi gibi daha durgun cansız renkleri barındırır. Duygularımız da
tıpkı renk paletindeki gibi olumlu da olabilir olumsuz da. O renk paletine
siyah , kahverengi gibi renkler ne kadar gerekliyse bizim yaşamımıza da olumsuz
duygular o kadar gereklidir. Duyguların işlevlerini daha iyi anlayabilmek için
tanımına göz atmamız faydalı olabilir. Duygu
Türk Dil Kurumunun güncel sözlüğünde “Belirli bir nesne, olay veya
bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim ,nesneleri veya olayları ahlaki
ve estetik yönden değerlendirme yeteneği
, kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik.” olarak tanımlanır. Yani duygular içsel dünyamızın alarm
sistemidir. Duygularımızı oluşturan temel etken ise düşüncelerimizdir. Yani
duygular bize içsel dünyamızda neler olup bittiğini haber veren habercilerken
düşünceler ise duyguları etkiler.
Düşüncelerin duyguların oluşumunda önemli bir rol oynadığının farkında varmadığımızda duygular sorun yaratmaya başlar. Düşündüğümüz her şey gerçek midir? Örneğin ben bir kedi olduğumu düşünüp bu düşünceye son derece inanırsam bu benim gerçekten kedi olduğum anlamına gelir mi? İşte tıpkı bu düşüncenin gerçek olmadığı gibi düşündüğümüz bazı şeyler de gerçek olmayabilir. Yakın olduğunuz birini yolda gördüğünüzü fakat size selam vermediğini varsayalım. Böyle bir durumda muhtemelen “Beni önemsemiyor.” diye düşünürüz. Kızgınlık ve üzüntü hissederiz. Peki burada kızgınlık ve üzüntü duygusu gerçekten arkadaşınızın selam vermemesine bağlı mı ortaya çıkmıştır yoksa “Beni önemsemiyor” düşüncesi nedeniyle mi ortaya çıkmıştır? İlk bakışta olaya bağlı ortaya çıkmış gibi görünse de aslında neden olan şey düşüncedir. Düşüncelere bağlı olan bu duyguların iç dünyamızda neye işaret ettiğini bulmamızda en önemli engel işte bu düşüncelerin gerçek olduğuna gözü kapalı inanmamızdır. Burada odaklandığımız şey “önemsenmediğimiz” düşüncesidir. Aslında bu duygunun işaret ettiği şey ise “önemsenen biri” olmak istediğimizdir. Yani duygularımız aslında beraberinde bir ihtiyacı barındırır. Yaşamda sorunlara neden olan asıl şey duygunun bize vermek istediği mesajı görmemek ve duyguya eşlik eden düşünceyi gerçek sanmaktır. Duygular iç dünyamızda önem verdiğimiz değer ve ideallere işaret eder.
Düşüncelerin kalabalığında kaybolup aslında
ne istediğimizi bilmemek ihtiyaçlarımıza direnmek ruhsal olarak çok yorulmamıza
neden olabilir. Aslında insanlar arasında sosyalleşmeye ihtiyacı olan birinin ,
bu ihtiyacını fark etmediğini ve insanlar tarafından istenmeyen biri olduğunu
düşündüğünü varsayalım. Bu kişi muhtemelen bir süre sonra kendi içine kapanacak
, insanlarla olmaya isteksiz görünecek çevresine yalnız kalmak istediğine
yönelik bir mesaj verecektir. Bu da bir süre sonra insanlar tarafından
istenmeyen biri olduğuna yönelik düşüncesine daha çok inanmasına neden
olacaktır. Kişi bu durumun verdiği acıya dayanamayıp kendini çökkün bir
duygudurumun içine atacaktır. Peki bu
kişi aslında ihtiyacının insanlarla beraber olduğunu fark edip düşüncesinin
gerçekliğini sorgulasaydı ne olurdu? Bu durumda da içine kapanmak ya da
insanlarla birlikte olmaya yönelik olumsuz mesajlar vermek yerine tam tersi
belki sosyalleşmeye yönelik adımlar atabilirdi. Bu bahsedilen durumu sorun olmaktan
çıkarabilirdi.
Kendimize ve ihtiyaçlarımıza direnmek
yaşadığımız olayların , acıların şiddetinin katlanmasına neden olabilir.
Duygularımızın bize verdiği asıl mesajı görmezden gelmek acıyı
kuvvetlendirir. Bu durumda
yapabileceğimiz birkaç şey var. Öncelikle duygumuzu fark ettikten sonra onu
şefkatle kabullenmemiz gerekir. Çünkü genelde olumsuz duygulardan kaçınma
eğilimindeyiz. Onları kabullenmek kısa vadede zor gelse de uzun vadede yarar
sağlayacaktır. Sonrasında ise duyguyu meydana getiren düşünceyi fark etmek
gerekiyor. Az önce de söylediğimiz gibi bu düşüncelerin gerçekliği konusunda
emin olamayız. Duygunun içsel dünyamızdan bize yönelik verdiği mesaj da oldukça
önemlidir. Böyle hissetmemize neden olan asıl ihtiyacımız nedir ? Bu soruya
cevap verdikten sonra ihtiyacımızı karşılamaya yönelik davranışlarda
bulunabiliriz.
KAYNAKÇA
- Hakan Türkçapar , Fark et ,Düşün,Hisset,Yaşa,Epsilon
Yayıncılık, 2019
-Dr.Kristin Neff, Öz
Şefkatli Farkındalık, Diyojen Yayıncılık, 2020
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.