post-thumb

DÜŞÜNSEL ESNEKLİK: ESNEMEZSEN KIRILIRSIN

Hepimiz ayna karşısında uzun süreler geçiririz. Pek çoğumuz bedensel fitliğimiz için egzersizlere ve spora koşarız. Ancak bu egzersizleri yapmadan önce bedenin esnekliğinden ve esneme hareketlerinden haberdar olmamız gerekir. Şayet ısınmadan, doğrudan kaldırdığımız her ağırlık ve her hareket sonraki zaman dilimlerinde inanılmaz bir kas ağrısına neden olur. Bu nedenle bedenin esnekliği önemlidir. Peki ya ruhumuzun ve zihnimizin esnekliği? Bence bedenimizin fitliğine ve esnekliğine verdiğimiz önem kadar zihnimizin ve ruhumuzun esnekliğine de önem vermeliyiz. ‘’Esnemezsen, kırılırsın’’ felsefesi ise bu yolda çoğu zaman çok sevgili antrenörümüz olabilir.            Duygularımız,düşüncelerimizi;düşüncelerimiz, duygularımızı ve her ikisi de davranışlarımızı etkiler. Bir duruma verdiğimiz tepkinin altında pek çok zorlayıcı faktör bulunmaktadır. Bu faktörler rahatlıkla akan sistemimizin önüne set, gerginlik ve kasılma olarak çıkmaktadır. Böylece zihnin, ruhun ve düşüncelerin esnekliği azalmaktadır. Esneyemeyince de sonuç genelde ‘’Kırılmaktır’’

Bu yazımda iletişim sporunun esnekliğini hedef alan ‘’Bilişsel Çarpıtmalar’’dan bahsedeceğim.  Sizler de bu çarpıtmaları okurken kendi düşünce ve yaşantılarınızı değerlendirerek zihinsel esneyişinize başlayabilirsiniz.


Psikolojideki Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımı, bize bir durumun üzerine zihnimizde oluşan birtakım düşünceleri gerçekte olduğundan daha farklı ve daha çarpıtılmış olarak algılayabildiğimizi söyler. Ve bu çarpıtmalara ‘’Bilişsel Çarpıtmalar’’ adını verir. Bu çarpıtmalar hepimizin zihin çarkına dolayısıyla günlük yaşantısına adeta ışık hızında etkide bulunurken öncelikle kendimizle olan ilişkimizi daha sonra en yakınlarımızdan başlayarak genel çevremizle olan ilişkilerimizi etkiler. Şimdi uzatmadan  bu telaşlı ve zorba mızraklara yani bilişsel çarpıtmalara eski bir tanıdıkla karşılaşmışçasına aşinalık duygusuyla merhaba diyeceğiz. 

TÜNEL BAKIŞI: Kendimizin veya iletişimde olduğumuz kişilerin davranışlarını veya ilişkinin kendisinin olumlu yönlerini görmeyiz. Özellikle kendimizi rahatsız hissettiğimiz kısma yoğunlaşırız. Ve resmin diğer kısımlarını tamamen görmezden gelebiliriz. Örneğin; ‘’Geriye dönüp baktığımda onun saatlerce, günlerce bilgisayar başına oturup rapor yazdığını hatırlıyorum. '' diye serzenişte bulunan bir kişi,  hafta sonları yapılan keyifli piknikleri, keyifli akşam gezilerini göz ardı etmiş görünüyor.

ZİHİN OKUMA : Oldukça yakından tanıdığımız bu mızrağımızda ise bireyler diğer insanlar kendilerini ifade etmeden onun kendisi ve ilişkileri ile alakalı akıllarından ne geçtiğini bildiklerini söylerler ve bildiklerini düşünerek çeşitli duygulara kapılır ve buna yönelik davranışlarda bulunurlar.Tahminlerine o kadar inanabilirler ki aslını araştırma gereği bile duymazlar. Ve en nihayetinde karşı taraf konuyla alakalı gerçek düşüncesini ifade ettiğinde çoğunlukla  ‘’Bunu da nereden çıkarttın, aklımın ucundan bile geçmedi’’ yanıtıyla karşılaşırlar. Örneğin bir kişi muazzam bir şekilde konferans veriyor. Konferans sırasında gözü ön sıraya takılıyor ve ön sıradaki kişinin uyukladığını fark ediyor. Aklından “Çok sıkıcı anlatıyorum, dinleyiciyi sıktım” diye düşünüyor. Ve harika performansına telaşlı dalgalanmalar eşlik etmeye başlıyor. Fakat aslında kendisini anlatımıyla sıktığını düşündüğü dinleyici, dün gece sabaha kadar dışarıda eğlenmiş ve uykusuz kalmıştı. O nedenle uyukluyordu. 

NİYET OKUMA: Zihin okuma mızrağımızın kardeşi olarak gördüğüm bu mızrağımızda birey, bir başkasının duygu ve davranışlarına yönelik bilgi edinmeksizin varsayımlarda bulunur. Bu durum ciddi sorunlara yol açar. Doğrulanmamış düşünceler bireyin  kızgın,üzgün, rahatsız ve cesareti kırılmış hissetmesine neden olur.

'' Bak görüyor musun? Dün gece eve geç geldiği için bulaşıkları yıkıyor.'' diye düşündünüz. Fakat aslında partneriniz sizin yorgun olduğunuzu düşündüğü için bu davranışta bulunuyordur.

''Son zamanlarda hiç olmadığı kadar iyi davranıyor, kesin bunu bir şeyleri elde etmek için yapıyor.'' Halbuki partneriniz, sadece sizi mutlu etme isteği içerisinde olabilir.

ABARTMA: Burada olayları olduğundan daha kötü görme hatta felaketleştirme eğilimi vardır. Muhatabımızın davranışının etkisini abartırız ya da gelecekteki en kötü ihtimallere odaklanırız. Abartırken korkunç,iğrenç, inanılmaz, saçma gibi keskin mi keskin sözcükler kullanırız.

''Korkunç bir tatil geçirdik.'' diyen bir kişiye ’’Tatilinizin her gününün korkunç olduğunu anlıyorum’’ yansıtmasını yaptığınızda  ‘’Hayır, yani aslında ilk dört gün çok keyifliydik gezdik, dolaştık, eğlendik.. Fakat 4. gün çok tartıştık.’’yanıtını alabilirsiniz.

 KİŞİSELLEŞTİRME Kişinin kontrolünde olmayan bir durum için tamamen kendini sorumlu hissetmesi halidir. Halbuki hayat sadece bizim için ve bizimle birlikte dönmez. Onun doğal bir akışı, doğal bir düzen hali ve zaten gerçekleştirecekleri vardır. Çok verici, fedakar, duygusal ve acı çeken insanlar bu başlıktan çok ama çok acı duyarlar.

Örnek: “Eğer onu akşam yemeğine çağırmasaydım kaza yapmayacaklardı ve şu anda hastanede olmayacaklardı.” 

Düşük notlar alan çocuğu üzerine “Yeterince iyi bir anne olsaydım oğlum böyle notlar almazdı. Ona destek olamıyorum.” diye düşünen bir anne gibi. 

ETİKETLEME: Kendimize veya bir başkasına  olumsuz bir isim takmaktır. Bu isim onun kişiliğine, performansına  yönelik toptan bir yargılamadır. Toptancı yargılamalar, diğer insanların davranışını eleştirmekle kalmaz onun asıl kimliğinin üzerini de yaralayarak örter. ''O bir yalancı. Kesinlikle sorumsuzun teki. Bencil. Kendini beğenmişsin.”  Bu gibi etiketler kişinin bir tepkisine değil tüm kişiliğine toptan yöneltilir. Ve genelde sık tekrarlandığında karşıdaki kişi bir yerden sonra bu etiketin gerektirdiği şekilde davranır veya davranışlarında sık sık bu etiketinin ardına sığınmaya başlayabilir.



MANTIK HATASI: Bu durum da çok küçük bir olaydan yola çıkarak çok büyük ve genel bir sonuca uçmaktır. 

Örnek: ''Beni çağırırken sesi çok sertti. Kesin yaptığım işi beğenmedi.İşimi kaybedeceğim” Halbuki patronunuz o gün bir diğer çalışanla tartıştığı için sesi size de sert çıkmıştı. Veya ‘’Tartıştığımıza göre kesin işten kovulacağım.'' Her tartışmada işten kovulmayız elbette.

GENELLEME

Bazen ‘’Daima, hepsi, her zaman, asla, hiç , hiç kimse gibi’’ aşırı genellemeler yapılır. Halbuki ‘’Asla, asla deme’’sözü gibidir hayat. Bize ne sürprizler getireceğini pek bilemeyiz.

-MELİ/MALI CÜMLELERİ

Bireyler bir şeyleri mükemmel çerçevesinde yaşamak için ‘’Ben yapmalıyım, ben almalıyım, en en en…’’ gibi zorunlularla kendilerini motive etmeye çalışırlar. Bu düşünceler kişilerde baskı yaratabilir ve kişileri öfkelendirebilir. Kişi kendine ya da çevresindeki kişilere belirli güç kurallar koyabilir, bunlarla ilgili çeşitli zedeleyici düşünceler geliştirebilir. En nihayetinde birey, yapmak istediği şeye karşı isteksiz, tükenmiş ya da ilgisiz kalabilir. Davranışlar standartların altına düştüğünde -meli -malı’lar kişide suçluluk ya da utanç yaratabilir. Kişi, kendini azarlamaya ve kızgın hissetmeye eğilimli hale gelebilir. Halbuki bazen beklediğimizi alamayabilir, hayatta bazen ikincilikler de yaşayabiliriz. Bunlar yaşam kadar doğaldır.“Her zaman en iyi notu ben almalıyım” “İnsanlar her zaman verdikleri sözleri tutmalı” “Koşullar ne olursa olsun onu mutlu etmekte başarılı olmalıyım” gibi.

BAŞKALARINI SUÇLAMA YANILGISI: Bu yanılgının temelinde yaşanan acının nedeninin hep karşı tarafın hatasından kaynaklandığının söylenmesidir. Onların, onun yüzündendir. Cezayı hak etmişlerdir. Halbuki bazen kendimize şu soruyu sorabilmek ne büyük anahtardır: Benim bu probleme olan katkım nedir?



İletişim sporu öncesi yapılabilecek düşünsel esneme hareketlerinden bir kısmı

bu “Bilişsel Çarpıtmlar”ı fark etmektir. Lütfen iletişim öncesinde olası bilişsel çarpıtmanızı kontrol ederek gerçeğe yönelik esneme düşüncelerini mutlaka hatırlayın. İletişimin ve yaşamın tüm ağırlığını bir anda kollarınıza, omuzlarınıza alıp sonrasında şiddetli kas ağrıları çekmektense zihninize bu esneme egzersizlerini yaptırarak aşamalı ve güçlenmiş olarak iletişime geçin.

 Sevgiler...

Psk.Dan. ve Aile Dan. Fatma Rahim

 

 

 

 

 


Okunma Sayısı:

Fatma ÇOBAN

Fatma ÇOBAN

Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden mezun oldum. Lisans dönemimde Çanakkale Merkez MTAL’nde gözlemci psikolojik danışman, Çanakkale Mehmet Akif Ersoy MTAL’nde ise stajyer psikolojik danışman olarak faaliyetlerde bulundum. Öte yandan Sosyal Yaşam Evleri’nde çocuk ve kadınlara yönelik güçlendirici uygulamalar ve faaliyetler yürüttüm. Bu süreçte psikoloji alanında katıldığım eğitimlerin, seminerlerin ve kişisel gözlemlerimin sonucunda bireydeki önemli oluşumların temelindeki aile etkisini gördüm ve aile sistemleri alanında uzmanlaşmaya karar verdim. Ankara Üniversitesi Disiplinlerarası Aile Danışmanlığı alanında yüksek lisansa başladım. Bu yolculuğumda bir yandan Düzakın Psikoterapi ve Aile Danışma Merkezinde Aile Danışmanlığı stajyerliğini tamamladım. Süpervizyon eğitimimi tamamlayarak programdan uzmanlık alarak mezun oldum. Özel bir kurumda kurum psikolojik danışmanı olarak yer alıyorum. Öte yandan aile ve çocuk alanında özelleştirilmiş yazılar, programlar ve görüşmeler bağlamında çalışıyorum. Her gün yürümekte ve gelişmekte olduğum bu yaşam yolculuğunda Döngü aracılığıyla sizlerin yaşamlarına da koşulsuz bir kabulle dokunmak isterim.

YORUMLAR

YORUM YAP

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.