Yaren Dündar
-
Pelin Esmer’in yönetmenliğini yaptığı, senaryosu Barış Bıçakçı ve Esmere ait olan 2017 yılına ait bu film birçok duyguyu bir arada barındıran sakin bir film. Şair ve avukat olan Leyla 25 yıl sonra ilk defa lise arkadaşlarını göreceği bir yemeğe davetlidir. Canan ise hayalleri için bir şeyler yapmaya gidiyordur. Leyla ile yolculuk yaptığı tren sayesinde tanıştığı Canan arasında gelişen yakınlık onları hiç unutamayacağı bir yola doğru sürükler.
Filmin başlarında bizi karşılayan çerçeve sahnesinde yönetmen bize, hayatlarımızı belirleyen çerçeveleri ve o çerçeveleri tutanları uzaktan izletiyor. Karakterlerimiz de bu çerçevenin içine sıkışmışlar. Aslında şair ruhlu olan Leyla daha kabul edilebilir ve geliri olan bir meslek olan avukatlığı yapmak durumunda kalmış; Canan ise ailesi ve yakınlarının tuttuğu çerçeve yüzünden hemşirelik okumuş ama hayali olan oyunculuktan vaz geçmemiştir. Film boyunca aslında bu iki kadının çerçevelerinden çıkışlarını ve girişlerini izliyoruz.
Filmde çerçeveler kadar özgürlüğe de çeşitli göndermeler mevcut. Gittiği yerlerde sürekli kuş çizen graffiticinin kovalanması veya kendi halince birasını içen Leyla’nın dışarıdan taş atılmasın diye görevlinin perdesini çekmesi gibi.
Leyla’nın romantik, detaycı ve gözlemci yapısı filmin birçok sahnesinde gösteriyor kendini. Şiirlerini yaptıkları gözlemlerden besleyen Leyla aslında detayların hayatımızı nasıl şekillendirdiğini gösteriyor ve bu yolculukta da fark ettiği detaylar onu hikâyenin içine çekiyor. Ama detaylara müdahale etmekten kaçınıyor hatta kendi hakkında olsa bile. Bu durum son sahnelerde bir hayli anlaşılıyor. Gözlem yapmayı seven Leyla’nın filmde sadece bir yerde gözlemlerini izleyemiyoruz o da yemek masası. Tüm odağın onda olduğu bu sahnede yönetmen Leyla’yı değil etrafı çekip onların gözünden Leyla’yı gözlemlememizi sağlıyor.
Filmin neredeyse gizli başrolü olan Hakan ise alışılmadık bir hikâyeye sahip filmin çok kısa bir yerinde olsa da karakterlerin hayatını derinden etkileyen olayın kahramanı. Hakan’ın sahnelerinde yine Leylanın gözlemci ve detaycı yönlerini izliyoruz. Ölmeyi çok istediğini sandığımız Hakan’ın Leyla’yla karşılaşmasıyla aslında bu kararından o kadar da emin olmadığını görüyoruz. Leyla’nın yarın yine gelelim teklifini hemen kabul etmesi ve Canan’ın elindeki şırıngaya korkarak bakması acaba sonda Leyla ve Canan oraya tekrar tekrar gitmiş midir diye düşündürüyor. Yönetmenin belli bir son belirlememesi ise çok yerinde olmuş.
Kısaca filmden bahsettiğimize göre biraz da kamera arkasından bahsedelim. Yönetmenin bu yapımı kariyerindeki yapımlardan bir hayli farklı. Daha çok belgesel alanında çalışan Pelin Esmer bu yapımında senaryosunu birlikte yazdığı Barış Bıçakçı ile harika bir iş çıkarmış. Yönetmen ve tüm ekip muazzam bir uyum sağlamış ve bu filme yansımış. Tabi ekipte öne çıkan bir isim var ki filmin olmazsa olmazı olan yansımalarla ayrı bir film yaratmış, alanının en uzman kişilerinden Gökhan Tiryaki. Pelin Esmer Tiryaki’den özellikle yansımaları kullanmasını istemiş. Bu durum tabi ki baş karakterimiz Leyla’nın karakterini bize anlatıyor. Gözlem yaparak şiir ve duygu üreten Leyla yansımalara olan dikkatiyle sanki olayları yansımalarla takip ediyor gibi. G. Tiryaki sayesinde film tamamen sessiz olsa bile harika bir iş izlemiş olurduk. Çello melodileri ve yansımalar birbirini tamamlamış. Bu ikisi olmadan filmi düşünemiyorum bile. Diyalogların kuvveti de tartışılamaz. Leyla’nın şiirleri ve sözleri insanı sakin bir deniz kenarına götürüyor sanki.
Tek mekân sayılabilecek tren sahnelerini çekerken bir hayli zorlandığını söyleyen Esmerin en etkilendiği sahne Leyla’nın karanlıklar içinde türkü söylediği sahneymiş
Pelin Esmer’in cast seçimi ise tam bir ustalıkla yapılmış. Karakterler yapay durmuyor ve oyuncular çok iyi performans sergiliyor. Leyla’yı oynayan Başak Köklükaya 9 yıldır sinemaya uzakken geri dönüş için bu eseri tercih etmiş. Canan’ı oynayan Öykü Karayel’i ise Esmer çok uzun yıllardır takip ediyormuş. “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” oyunundaki performansından çok etkilendiğini söyleyen Esmer Gözetleme Kulesi’ni çekerken yaşı genç olduğu için Karayel’i tercih etmemiş ve onu bu filme saklamış.
Birçok ödüle sahip bu filmi keşke daha önceleri sinemada izleme zevkine erişebilseydim. Filmden sonra en aklımda kalan şey çello melodileri oldu. Çeşitli sanatçılardan eserler olan filmde çello, Leyla ve şiir ayrılmaz bir bütün oluşturmuşlar.
Son olarak filmde aslında hayatımızın, önünde karanlık tüneller, aydınlık raylar, duraklar olan, bazen duran ve yeni insanları alan bazen arızalanan ama son durağa mutlaka hareket eden bir tren olduğunu anlatıyor. İndiğimiz son durakta ise önceden verdiğimiz ve sonradan vereceğimiz kararların sonuçlarıyla yüzleşmemiz gerekiyor.
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.