ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDE NEDEN BAŞARILI DEĞİLİZ?
Yazıya başlamadan önce siz okurlara bir soru sormak istiyorum. Düşüncelerinizi aşağıda yorum bölümünde paylaşabilirsiniz. Fikirlerinize fazlasıyla önem veriyoruz. Sizce öğretmen yetiştirme konusunda neden başaralı olamıyoruz? Neler değişmiş olsaydı eğitim kalitesi artardı?
Öğretmen yetiştirme tarih boyunca eğitim sistemimizin kanayan yarası olmuş ve olmaya devam etmektedir. 1994 yılında uygulamaya sokulan yeni öğretmen yetiştirme sistemi çözüm olmaktan çok yeni sorunları beraberinde getirmiştir.
Eğitim birbiriyle etkileşim içinde var olan üç temel etkenden oluşur bunlar; öğrenci, öğretmen ve programdır. Eğitim sisteminin kusursuz çalışması için bu üç öğenin uyum içinde belli bir hedefe ilerliyor olması şarttır. Bu öğelerde meydana gelecek herhangi bir verimsizlik ve/veya yanlış işleyiş sistemi bozacaktır. Bu noktada öğretmen yetiştiren fakültelere fazlasıyla iş düşmektedir. Fakültelerin mezun olmuş bir öğretmenin üstünde hiç bir denetim gücü bulunmamaktadır. Bu denetimsizlik belli başlı sorunları beraberinde getirmektedir.
Egitim tarihimiz boyunca, uygulanmaya çalışılan çeşitli sistemler hayata geçti fakat bunlar karmaşık, çelişkili ve yeterli düzeyde etkili olmayı başaramadı. Bunun nedenelerinden bazıları; öğretmen eğitiminde siyasal, kültürel ve sosyo ekonomik kaygıların güdülmesiydi. Ayrıca geçmişten gelen kaliteli, nitelikli eğitimcilerin sayı olarak az olması, sırf ihtiyaç var diye öğretmenlik eğitimi almamış kişilerin bile eğitim kurumlarında görev yapmaya başlaması, öğretmen yetiştirmede başarısız olmamızın nedenleri arasına koyabiliriz. Peki geçmişte bu durum nasıldı?
Geçmişten gelen nitelikli eğitimcilerin az olmasının nedeni olarak Osmanlı döneminde, eğitime önem verilsede bu eğitimlerin askeri ve dini kuruluşlar tarafından gereksinim duyulan kişilerin eğitimine ağırlık vermeleri gösterilebilir. Osmanlı devleti egitimdeki geriliği yanlış yorumlamış ve askeri alanda eğitime ihtiyaç olduğunu düşünerek bu alana daha çok yoğunlaşmıştır. Osmanlı devletinin içinde bulunduğu savaş durumu yüzünden eğitim fakültelerine yeterince özen gösterilememiş ve ufak değişiklikler dışında hiç bir müdahale yapılmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise öğretmen yetiştirme gittikçe daha karmaşık bir hâl almıştır. Öğretmen yetiştirilen kurumların adı değişip öğretmen mektebi olmuştur. Sayı olarak oldukça fazla olan bu öğretmen mekteplerinin öğrenci sayıları az ve eğitim kalitesi düşüktü. Bu noktada okulların sayısını azaltıp, öğrenci sayısını yükseltmeyi ve kaliteyi arttırmayı hedeflemiş fakat başarısız olmuşuzdur. Ardından köy enstitüleri kurularak eğitim kalitesi arttırılmaya çalışılmıştır. Öğretmenlik insanların gözünde Osmanlı'dan kalan uygulamalar doğrultusunda girişi kolay bir iş kapısı olarak görülmüştür.
Eğitim bakanlığına göre öğretmenlik; uzmanlık mesleği olarak tanımlansada bu tanım kağıt üstünde kalmaktan öteye gidememiştir ve herkesin yapabileceği bir işmiş gibi politikalar uygulamıştır. Anlaşılacağı üzere öğretmen yetiştirme konusunda oldukça başarısız bir politika izlemişiz. Bu noktada gerçekleşmesi gereken yeni reformlar olduğu aşikardır.
Peki öğretmenlerin kalitesinin artması için neler yapılabilir? Bunlara biraz değinelim;
Öğretmen olmak isteyen kişilerin üniversitede ilgili bölümü puan olarak kazanmış olması yeterli bir koşul olmaktan çıkarılıdır. Öğretmen adaylarının yapacakları işte öğretme becerileri gozlemlenmeli, ölçülmelidir. Bir kişinin çok zeki, bilgili olması bilgilerini karşısındaki insanlarla aktarabileceği anlamına gelmemektedir. Öğretmenliği para kazanılacak iş olmaktan çok milletin geleceğini şekillendirmek olarak görecek yetenekli ve özverili kişilerin öğretmenlik bölümünde okuması sağlanmalıdır. Bunun için ilgi ve yetenek testleri kullanılabilir.
1924-1938 yılları arasında öğretmen yetiştiren okulların eleştirildiği yön teorik derslere önem verip pratiğe önem vermemeleriydi. Yeniden yapılandırma süreci ile pratiğe daha çok önem verilmiş fakat teorik bilgi eksikliği ile pratikte nasıl başarılı olunacağı ortaya konulamamıştır. Bu noktada bir reform uygulanması gerekmektedir. Üniversiteye ilk başladığı andan itibaren öğrenciler okullarda görevlendirilmelidirler. Bunu kademeli olarak birinci sınıfta: gözlemci, ikinci sınıfta, yardımcı öğrenen, üçüncü sınıfta yardımcı-uygulayıcı dördüncü sınıfta ise uygulayıcı olarak görev alıp mezun olduğu durumda dört yıllık teorik ve pratik bilgi birikimine sahip olacaktır. Yani bu noktada fakültelerin süreci kontrol etme, denetleme gücü artırılmalıdır.
Tarih boyunca öğretmenlerden "herşeyi bilen kişi" rolü beklemiştir. Bu kavram toplumun işleyişinden kaynaklanıyor olsada başlı başına hatalıdır. Böyle bir beklenti öğretmenin rol karmaşası yaşamasına ve kendini yetersiz hissetmesine neden olabilir. Toplum kamu spotları aracılığıyla bilgilendirilmelidir.
Eğitim fakültelerinde öğretim üyelerinin sayısının az olması her bir öğretmen adayı için gerekli ilgi ve alakanın saglanamamasına sebebiyet vermektedir. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı diğer fakültelerden oldukça yüksektir. Bu sorunu ortadan kaldırmak için norm tablosu oluşturulup bir öğretim elamanı için kaç öğrenci olabileceği kesin olarak belirlenmelidir.
İstihdam alanı geniş olması nedeniyle oldukça çok sayıda öğretmen yetiştirilmiş, sayının tamamlanması için faklı bölümlerden atamalar yapılmıştır. Bu niceliksel olarak artış sağlasada niteliksel olarak eğitimin daha fazla zayıflamasına neden olmuştur. Bu husus belki de dikkat edilmesi gereken en önemli noktadır. Meb'in öğretmen ihtiyacı ile eğitim fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı arasında ciddi uçurumlar vardır. Öğretmenlik bölümüne öğrenci alımları bir süreliğine durdurulmalı ve 5 yıllık eğitim planları yapılmalıdır. Bu planlara göre her yıl istihdam edilebilecek kadar öğrenci bölümlere alınmalıdır. Bu sayede mezun olduktan sonra yapacağı işin öğretmenlik olduğunu bilen öğrenciler gelecek kaygısından kurtulup tek dert ve gayeleri kendilerini geliştirmek olacaktır.
Formasyon ile farklı bölümlerden (resim, edebiyat, müzik vb.) Öğretmenliğe geçiş katı kurallarla sınırlandırılmalıdır. Öğretim teknikleri bir kaç ay içinde alınacak eğitim ile özümsenemez.
Ülkemizde bir çocuğun geleceğini belirleyen belkide en önemli faktör öğretmendir. Özellikle ülkemizin doğusunda bulunan şehirler, köyler gelişmekte olan bir yapıda oldukları için çocukların ilk eğitimini verecek öğretmenin, o sehirin, köyün gelişimine katkısı paha biçilemez kadar çok olacaktır. Bu noktada kaliteli eğitimi ülkenin dört bir yanında aynı şekilde uygulayabilmek için süreç en iyi şekilde planlamalı öğretmenler en iyi şekilde yetiştirilmelidir.
Okunma Sayısı: 1021
YORUM YAP
Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır. Yorumunuza yanıt verildiğinde mail ile bilgilendirileceksiniz.